30 Aralık 2010 Perşembe

Kim 1 Milyon $ İstemez Ki ?


Hatta kim kendisine verilen 1 milyon doları reddedebilir ? Aklınızdan geçen cevabı tahmin etmek pek de zor değil aslında.Fakat sanılanın aksine bir cevap buluyor sorumuz.Evet yanlış duymadınız bir milyon doları istemeyen hatta  kendisine verilen bu "fahiş" miktarda parayı elinin tersiyle iten bir adamdan bahsedeceğim.

Bu seferki hikayenin kahramanı bir Rus matematikçi. Dr. Grigori Yakovlevich Perelman.Onu diğer insanlardan ayıran en büyük özelliklerinin  başında sıradışı hayatı geliyor.Dr.Perelman , henüz 44 yaşında olmasına rağmen , yüz yıldır çözülemeyen ve dünyanın en büyük problemlerinden biri olan Poincaré sanısını(varsayımını) 2002 yılında çözdü.Dr.Grigori çözümünü internette yayınlamsına rağmen,çözümünün ancak 4 yıl sonra yani 2006'da kabul görmesinden ve bu gecikmeye neden olan ABD'deki bazı meslaktaşlarından gerekli ve yeterli saygıyı görmediğinden midir bilinmez ,Clay Matematik Enstitüsü'nün vaadettiği 1 milyon dolarlık ödülü ve göğsüne takılmak istenen Fields madalyasını redetti.

Dr.Perelman'ın sıradışı yaşamı bununla kalmıyor.Dr. Perelman'ın , uzmanlar tarafından bile zor anlaşılan Poincaré sanısına çözümü evrenin şeklinin belirlenmesine yardımcı olabilecek nitelikte.

Tüm bunlara rağmen CME'nin 1 milyon dolarlık ödülü hak kazandığını bildirmek için Dr.Perelman'ı araması üzerine Dr.Perelman'ın verdiği cevap şöyleydi :"Para ya da ünle ilgilenmiyorum. Zaten başarılı bir matematikçi olduğum bile tartışılır. Hayvanat bahçesindeymişim gibi sergilenmeyi ve herkesin bana bakmasını istemiyorum."

Evine röportaj için gelen gazetecilere  kapı ardından verdiği cevap ise aynen şöyle : "İhtiyacım olan her şeye sahibim . "

Evet ihtiyacı olan her şeye sahip olan bu sıradışı adamın 2005 yılında Steklov Enstitüsü'nde sürdürdüğü görevden istifa ederek annesiyle birlikte aynı evi paylaştığı, geçimlerini ise annesinin emekli maaşıyla ve verdiği özel derslerden elde ettiği gelirle sürdürdüğü biliniyor.

Eğer siz de Dr. Perelman'ın ihtiyacı olup da sahip olduğu şeyleri merak ediyorsanız  gelin bir de komşusu Vera Petrovna'yı dinleyelim.

Vera Petrovna , gazetecilerin bir sorusu üzerine aynen şu açıklamaları yapmıştır : "Bir kere dairesine girdim ve şoke oldum. Sadece bir masası, bir klozeti ve daha önceki oturanlar tarafından bırakılmış kirli bir yatağı vardı. Apartmandaki hamam böceklerinden kurtulmaya çalışıyoruz, ama onun dairesinde saklanıyorlar."

Evet, Dr.Perelman , bir insanın hayatını idame ettirebilmesi için gerekli  ve yeterli her şeye sahip:çalışma masası,klozet,yatak,yeterli miktarda yiyecek ve içecek...Hatta Dr.Perelman o kadar şanslı ki çalışmalarından arta kalan zamanlarda kendisine eşlik edebilecek arkadaşları dahi var : Hamam böcekleri.

Dr. Perelman'ın ileride daha başka şeylere ihtiyacı olabileceğini,eğer olursa ihtiyaçlarını bir emekli maaşıyla karşılayıp karşılayamayacağını bilemeyiz ama adını bilim dünyasına altın harflerle yazdırdığını söylemek çok kolay olsa gerek.



NOT : * Topoloji'de Poincaré sanısı, Fransız matematikçi, fizikçi ve filozof Henri Poincaré 'nin 1904 yılında ortaya attığı teoremdir.

** Bu teoreme göre; tıkız, kenarı olmayan, deliği olmayan (basit bağlantılı) üç boyutlu bir çok katlı, yalnızca üç boyutlu bir küre olabilir.

7 Aralık 2010 Salı

Kepenk vs. Cam Kapı ...


En son ne zaman kepenk sesi duydunuz ? Ya da hiç duydunuz mu ?
Günümüz şartlarında bu sesi işitmek pek de kolay olmasa gerek...
Tüm ihtiyaçlarımızı kolayca bir arada giderebileceğimiz,hatta sıkıldığımızda can sıkıntımızı gidermek için gittiğimiz o gösterişli , ışıl ışıl dükkanların olduğu alışveriş merkezlerinde duyabilmek hiç de olası değil...
Hadi onu da geçelim ,  artık caddelerdeki sokak aralarındaki dükkanlarda da duyabilmek pek de mümkün değil.

Yazmak istediklerim , anlatmaya çalışacağım ; teknolojinin , alışveriş çılgınlığının o bildiğimiz eski dükkanları yaşayan mazisiyle tarihe diri diri gömme sorunsalından ziyade , bu nostaljinin benim için ne ifade ettiği.

Kepenk sesi.....

Küflenmiş aliminyum parçasının insanı rahatsız edici şekilde çıkartığı bir ses mi sadece oysa ?

Benim için sadece sesten daha fazlası ; bir kültür,bir yaşam ve peşi sıra gelen bir çok anı ...

Sabah erkenden açılan dükkanlar , diafona söylenen siparişler : ...........'ye 3 çay biri açık ...
ve dükkan önü iskemlede oturmalar...
Kısacası buram buram arasta kültürü...

Arasta pek çok şey ifade eder bir esnaf çocuğu için , keza kepenk de öyle.
O küçük yaşına rağmen akşam olup da eve gitme vakti geldiğinde kepenk kapatmak için yarışırsın.Her seferinde olduğu gibi yine denersin var gücünle.Başarısızlıkla sonuçlanmış onlarca denemenin hiç bir önemi yoktur.Çünkü ne zaman kepengi kapatırsan o zaman erkek olmuşsundur.

Yine var gücünle denersin .

Zor şimdilerde bu sesi duymak , bu sesi duyabileceğimiz yerlerde tüm istediklerimizi bulabilmek kadar.

Tüm bu savaşa inat yine yarın bir dükkanın kepengini  belki bir çocuk kapatacak.

Var gücüyle , inatla , umutla ...

3 Aralık 2010 Cuma

Canım Kardeşim !

Bilmiyorum daha önce hiç izlediniz mi?Ya da bir kanaldan diğerine geçerken kanalın birinde hiç rastladınız mı?
Senaryosunu Sadık Şendil'in yazdığı yönetmenliğini Ertem Eğilmez'in yaptığı müziklerini ise Cahit Oben'in bestelediği 1973 yapımı filmden bahsediyorum.Kimler oynamadı ki bu filmde.Halit Akçatepe,Tarık Akan,Adile Naşit,Metin Akpınar,Necdet Yakın,İhsan Yüce,Ahmet Turgutlu ve ,Kahraman Kıral ve diğerleri....
Dile kolay film vizyona gireli tamı tamına 37 yıl 1ay 10 gün olmuş...
Benim için bu filmin apayrı bir yeri var.Ne zaman izlesem,ne zaman o filmin dramatik sahnelerinde geçen müziği duysam ilk izlediğimde ne hissediyorsam tekrar aynı duyguları tadıyorum.Çoğu otorite tarafından türk sinem tarihine adını altın harflerle yazdırmış bu film aslında bünyesinde yaşam mücadelesini,sınıf savaşımını,yoksulluğu,haksız düzeni,hüznü kısacası herşeyi yaşam mücadelesini yaşamın kendisini barındırır.televizyon karşısında oturduğunuz koltuktan alıp İstanbul'un bilmem neresinde yolu izi olmayan , suyun akmadığı,yolların çamura bulandığı yerlere götürür sizi.
Hissedersin...
Bilmiyorum halen arada bir de olsa, izdivaç programlarından,sabi-sübyanlara yaptırılan şarkı-türkü yarışmalarından,sabah sabah kafa dikenhiç bir realitesi olmayan sabah programlarından yer kalıp da yayınlıyorlar mı?
Filmi internet ortamında izlemek haliyle mümkün.Yanlız ben filmden alıntı görüntülerle yapılmıs ve içinde filminde müziği olan bir video paylaşmak istedim yine ilk izlediğimde ki hisleri duymam için...
İYİ SEYİRLER...




11 Ekim 2010 Pazartesi

Sen Olsan 911'i Ne İçin Ararsın ?

Evet 911 sadece acil durumlar için mi aranır ? Videomuzun kahramanı 4 yaşındaki bir çocuk ve 911 i bakın o ne için arıyor.İzledikten sonra eminim siz de sevimliliğine ve zihnine bayılacaksınız :)


Bak Sokakta Bi Ses Var ...

Çok şey söylenebilir aslında onlar için.Kim onlar ne yaparlar ? Asıl meslekleri nedir ? Para için mi çalarlar yoksa bir yaşam tarzı mıdır bu onlar için ? ..........

Evet sokak SANATÇIlarından bahsediyorum.Kimilerine göre onlar birer sanatçı olmayabilir sadece enstrüman çalabilen sıradan birileridir belki ama yüreklerini katarak çalarlar.Kimi zaman bir paket sigara  kimi zamanda sadece %5 alkol için.Ve televizyonlardaki yüzlerce o sanatçı görünümlü soytarıya inat onlar gerçek birer sanatçıdır , bizdendir içimizdendir çünkü ....




Gömelim Seni Beyaz Perdeye Desek; SIĞMAZSIN !


Bir yönetmenin hayat hikayesini paylaşacağım aşağıda sizlerle.
Ama çok farklı bir yönetmenin.
Ne bu işin okulunu okumuş,ne bu işle ilgili en ufak bir eğitim almış,ne sinemaya yapmaya elverişli ortamlarda bulunmuş, ne sinema için gerekli materyallere sahip olmuş ne de öyle stüdyolara girip çıkmış.
Bu insan sadece HAYAL ETMİŞ.Hem de çocukluğundan beri.
HAYAL ETMİŞ,
ÇOK İSTEMİŞ,
HAYALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞMUŞ,
YILMAMIŞ...
Lafı fazla uzatmadan bu ustayı çok saygı değer Ahmet ULUÇAY'I anlatmaya başlayayım...
 Takvimler 2 aralık 1954'ü gösterirken Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik beldesinde doğar.Zaten yaşamının büyük kısmını(hatta tamamını) da burada geçirir.
Sinemayı ; 1960 yılında köye gelen seyyar bir sinemacı sayesinde tanır.Hayatının geri kalanında artık,her gece yatağa girişinde giderek büyüyen sinema tutkusunu gerçekleştirmek için uğraşacaktır.
Daha 12 yaşındayken İsmail MUTLU adlı bir arkadaşı/hayaldaşıyla sinema makinesi yapmak için kolları sıvar.3 yıllık yoğun uğraşlar sonucunda bir ahırda köylülere film göstermeye başlarlar.
Sinema çöplüklerinden film toplayıp,kareleri birbirine ekler , birkaç saniyelik görüntü elde ederek, köyün bir ahırında dağları denizleri ve ormanı seyreder ve seyrettirir.
Ailesi ; '' Sinema  ve resim gibi işler zengin çocukların işidir.'' diyerek bu tutkusunun önüne geçmek ister fakat sadece ister çünkü hiç bir şey  bu dehanın tutkusunun önüne geçemez.
Kamyon muavinliği ve inşat işçiliği yapan bu dehayı vazgeçirmek asla mümkün olmamıştır.
Zamanla sinema makinesi yaparak bu işin mümkün olmayacağını anlarlar.Almanya'da yaşayan gurbetçi bir vatandaş bir gün onlara bir kamera gösterir.Çok kötü bir kameradır ancan bin bir güçlükle de olsa kamerayı alırlar.
Köyde tavukçulukla uğraşan arkadaşı/hayaldaşı İsmail MUTLU ve bir maden işletmesinde işçi olarak çalışan Şerif AKARSU ile 'Tepecik köyü arkadaş sinema grubu' nu oluştururlar.
VHS kamera ile işe koyulurlar.Kameranın aküsü olmadığı için sadece elektrik olan yerlerde çalışmak zorundadırlar.
1992 yılında ilk filmlerini çekerler.Filmin kurgusu İsmail MUTLU'ya aittir.Optik düşler isimli filmde ki mezarlık sahnesini, köy odasındaki oluşturdukları dekorla çekerler.
Filmi birilerinin izlemesi gerektiğini düşünürler.Filmi, İsmail MUTLU ile Anadolu Üniversitesi'ne bağlı sinema bölümüne götüren ULUÇAY ilk gösterisini şöyle anlatır :
''Bizi dekana çıkardılar.Dekan ,Prof.Dr.  Dursun Gökdağ bizi görünce ve dinleyince şaşırdı.Herhalde köy düğünü çekip getirdiğimizi düşündü.Ama yine de salonu hazırlattı.Filmi seyrettikten sonra da şaşkınlığını gizleyemedi.Filmi İsmail kurguluyordu.Eğer sinemaya devam etseydi bugün en iyi görüntü yönetmenlerinden biri olurdu.''
Her iki film de 1994 yılında seyirciyle buluşur ve festivallerden ödüllerle döner.İlk kez 1994 yılında 6.Uluslararası Ankara Film Festivali'ne katılarak Optik Düşler ve Koltuk Değneklerinden Kanat yapmak isimli filmleriyle tanınır.Beyin tümörü nedeniyle tedavi gördüğü hastanede 30 kasım 2009 tarihinde yaşama veda eder...
ULUÇAY 11 filmiyle 22 ödül kazanır.
Kaza (2007)
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2002)
Exorcist (2000)
Uzun Metrajın Resmi (1999)
Epilectic Film (1998)
Bizim Köyde Bayram Sabahı (1998)
İnci Denizin Dibinde (1996)
Minyatür Kozmosta Rüya (1995)
Bizim Köyün Orta Yeri Sinema (1995)
Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak (1994)
Optik Düşler (1993)



Kendi Ağzından Dökülenler:
Ne derlerse desinler ben AHMET'İM

Büyüyemedim. Çocuklarla çalışıyorum. Filmlerimde onlara eğiliyorum. 
Bütün sanatçılar çocuktur. Çocuk kalmalıdır.
 
Bir söz vardır, 'insan yedi yaşına kadar ne biriktirirse onu yaşarmış' diye. Ben de yedi yaşıma kadar ne biriktirdimse onları yaşıyorum.
 
Sinemasız yaşayamam. Bu anlamda iyi sinema yapmaya çalışıyorum.
Evcilik oynar gibi film yapıyorum. Entelektüel olmaya çalışmıyorum. Sinema yaparken bildiklerimi de unutuyorum.

Yaptığım işi çok seviyorum. Kendimi başkalarıyla kıyaslamıyorum. 

Dünyanın en güzel filmlerini ben çekiyorum. Buna inanıyorum ve dünyanın en güzel filmlerini yine ben çekeceğim.

Hayata giremiyorum. Bir uyumsuzluğum var.
 Benim için sinema bir tapınak, sinema perdesi ise mihraptır.
90 dakikalık da kısa film olur
bu odulu karima armagan ediyorum, cunku gercek yonetmen o, ben sadece sinema yapmak icin onu buradaki insanlarin asla bilemeyecegi yoksulluklara ittim ama o hep benimle oldu
belli bir yetenek gerektirmeyen fiziksel işlerde çalıştım hep.. o yüzden hastalandım.. hep aklımda filmler vardı.. kısa filmlerimle ödüller aldiktan sonra ezel akayile tanıştım.. beni tanıdığına pişman oldu galiba.! uzun metrajlı film yapmak için onu ikna etmeye çalıştım.. ısrarlarımdan etkilenmiş olacak ki bana senaryoyu yaz dedi.. iki yıl boyunca senaryoyu yazamadım.. bir yerde takıldı kaldı.. bir gün ezel akay beni aradı senaryo hazır mı dedi.. hazır değildi ama hazır dedim.. iki gün içinde senaryoyu bitirdim.. karpuz kabugundan gemiler yapmak filminden daha iyi film yapamamak düşüncesi beni endişelendiriyor..

eskiden sanatçılar olmadan dünya dönmez sanırdı.. şimdi düşünüyorum ki bir ressam resim yapmasa, ben film çekmesem dünyada birşeyler değişmez..

Karpuz kabuğundan gemi değil,Titanik bile yaparsın.Para değil yürek meselesi...


Böyle bir ustayı böyle bir dehayı kaybetmek maalesef çok acı.Evet ULUÇAY sinema ile ilgili hiç bir eğitim almamış.Alaylı, hatta alaylı nın da alaylısı.Kamyon müavinliği inşaat işçiliği yapmış.Ama  hayal etmiş, hayal sınırlarını zorlamış, küçücük bir köy odasında mezarlık sahnesi yaratmış, ince bir çöpe midye kabukları dizerek dinazor iskeleti oluşturmuş...
Bütçesi milyar dolarlar olan , milyon dolar gişe yapan dünyanın herhangi bir yerinde ki hangi film, bir karpuz kabuğundan gemiler yapmak kadar ya a ULUÇAY'ın diğer filmleri kadar  emek kokabilir, samimi olabilir, bizden olabilir, bizi anlatabilir,duygusuyla bizi boğabilir ve kucaklayabilir ?

91'in Asal Olmadığını Bilmemek ...

Evet yukarıda gördüğünüz soru geçen hafta sonu YGS de sorulmuş bir soru.Sorunun çeriğine bakacak olursak klasik sorulardan çok farklı hatta Ales tarzında soru da diyebiliriz.Özellikle öğrenciye daha önce görmemiş olduğu,o an ilk defa karşılaştığı simetrik asal sayı kavramını anlayabilmesi, yorumlayabilmesi açısından iyi düşünülüp adayların muhakeme yeteneğini ölçüyor da diyebiliriz bu soru için.
Lakin gelin görün ki olayın traji-komik yanı bu sorunun iki doğru cevabı var:)
Komik gerçekten çok komik.Ygs gibi önemli bir sınavda,öğrencilerin yüksek öğretime geçişi için ilk adım niteliği taşıyan  bu sınavda yapılması...
Tamam insanız hata yaparız.Hatasız da kul olmaz.Ama tüm bu söylenenler böyle bir hatayı haklı kılmıyor.Çünkü aslında bu hatayı yapmamak , bu yanılgıya düşmemek o kadar basit ki...
Soruları hazırlayan sevgili hocalarımız ,kıymetli insanlar: ya 91 in asal olup olmadığını kontrol etmek bu kadar mı zor?Yapacağınız iş o kadar mı meşakkatli?
En kötü ihtimalle alacaksın önüne 3-4 sayfa karalama kağıdı,91 sayısını en fazla 89 tane sayıya böleceksin(Yol Gösterme :2den 90 a kadar) eğer tam olarak bölünmüyorsa asaldır.Zaten bölünüyorsa bölündüğü yerde bırakırsın asal değil dersin.Eğer bu söylenenleri yapacak olsaydınız 7 ye geldiğinizde 91 in 7 ye tam bölündüğünü görecektiniz.(Zira 91=7.13 dür)
Bu kadar önemli bir sınavda bu kadar basit bir hata yapmak, hele böyle bir hatanın soru hazırlama komisyonuna danışmanlık yapan yüksek öğretim hocalarından/uzman öğretmenlerden/bilim adamlarından geliyor olması, sınav sorularını hazırlayan seçici kurulun nasıl seçildiğini, devletin eğitim sisteminin yapısını sorgulatıyor insana...
Sonuç: Yazık çok yazık bir 160-180 dakikalık sınav için harcanan hayatlara,daha çok yazık ki bugün ki gelinen duruma...

RAMANUJAN : Sayılarla dalga geçen adam



Hikayemizin kahramanı 1887 yılını Aralık ayının sonlarına doğru  Hindistan'ın güneyinde,Madras'a yakın bir şehirde kast sisteminin en yüksek tabakası olan brahman bir ailede doğar.Buna karşın ailesinin durumu pek de iç açıcı değildir.Matematiğe olan ilgisi taaa küçük yaşlarda kenisini göstermiş.Çok hızlı hesap yapabilen , ağır ve uzun işlemleri hesaplamak için hiç bir alete gerek duymazmış.Öte yandan dinsel sebeplerden ötürü biyoloji dersine girmeyi reddetmiş ???
Evden kaçmış üniversite değiştirmiş, okulunu bırakmış ama yine sonuç yok.Bu buhranlı durum devam ederken kendisini tam 2 sene eve kapatmış.Ne dışarı çıkmış ne de dışardakilerle bir bağ kurmuş.20 yaşına geldiğinde ise annesinin zoruyla evlenmiş.Artık bir takım sorumlulukları olduğundan dolayı hiç seçim yapmadan sıradan bir işe girmiş.Bu arada boş durmuyor tabi.Sürekli yazıyor çiziyor formüller üretiyor  Ramanujan.Bu yazdıklarını ise ilk defa 21 yaşında İngiltere de ki zamanın ünlü matematikçilerine göndermiş.Cevap verilmeyen mektuplara rağmen pes etmemiş.Düşünsenize Ramanujan 21 yaşında yıl 1908 Hindistan nere İngiltere nere topu topu 5000 km.O zamanın teknolojisi ile mektubun 1 ayda adrese ulaştığını düşünelim.Ramanujan 1. mektubu gönderdiğinde 1ay sonra ulaştığını varsayarsa, mektubu alan kişinin mektupta kı formül/teoremi inceleyip değerlendirmesi ve cevap yazması için 15 gün mühdet verirse ve o mektubun 1 aysonra eline geçmesini umarsa , 1. mektubuna cevabın gelesi yaklaşık 2,5 ay sürecek.Eeee Ramanujan'ın bir kaç mektup yazdığını ve  ve mektubun geciktiğini düşünerek fazlaca beklediğini varsayarsak yaklaşık olarak cevap alabilmek için8-9 ay sabretmiş...
Nihayet İngiliz matematikçi G.H.Hardy ' den cevap gelmiş.Hardy ;Ramanujan'ın bazı formüllerinin ispatlandığını ancak bazılarının ispatlanamayacak kadar zor olduğunu belirtmiş !!!
Oysa siz de sadece Ramanujan'ın basit formüller ürettiğini sanmıştınız değil mi ?
Neyse biz kaldığımız yerden devam edelim, Hardy mektubunda Ramanujan'ı İngiltere'ye davet eder.İlk Başlarda yine dinsel sebepler ve aile baskılarından dolayı sorun yaşasa da ailesini sonunda ikna eder ve 1913 yılında İngiltere'ye gider.Hardy'nin yardımlarıyla Trinity College'de eğitimini en iyi şekilde tamamlar, birçok formül altına imzasını atar.Ramanujan'a göre bulduğu o akıl almaz formüller gece rüyasına giriyor ve duvara kanlı harfler şekilde yazılıyormuş....Zira ancak böyle bir bünyeden bu tür formüller üretilir:P
Hardy ise zamanının çoğunu bu tür formülleri ispatlamakla/ispatlamaya çalışmakla yeğler.
Ancak genç yaşınarağmen vereme yakalanır,bitkin düşer, zaten İngiltere'ye,  hava koşullarına , yaşam şartlarına alışamamıştır,geçmişte yaşadığı yanlızlık ve bunalımların etkisi tekrarlar  ve bir gün kendini Londra metrosunun altına atarak intihar teşebbüsünde bulunur.
Ama herşeye rağmen kurtarılır.Tekrar hastaneye kaldırılır.İşte  bu olayların peşi sıra efsanevi  1729 hikayesi yaşanır.
Bu numara Hardy'nin kendisini hastaneye ziyarete gelirken bindiği taksinin numarasıdır.Ramanujan taksinin numarasına bakıp ''çok ilginç bir sayı der'', tabi Hardy  , Ramanujan'ın neden söz etiğini anlamaz.Ve ne demek istediğini neyi kast ettiğini sorar.Aklını sayılardan başka iç bir şeyle meşgul etmeyen Ramanujan ''taksi ''  der, ''bindiğin taksinin numarası 1729 du.Ve 1729 iki farklı biçimde iki sayının küplerinin toplamı olan en küçük sayı '' der. 
Gerçekten de:
1729 = 12+  1 = 103 + 93

Ramanujan evine dönmek için 2 yıl bekler ve evine döndükten 2 yıl sonra yaşamını yitirir.Ölmeden önce bu eşitliği bulmuş lakin ispatlamaya zamanı yetmemiştir ne acı...
Matematikçiler arasında şöyle bir inanç vardır: ''Ramanujan söylediyse doğrudur... ''

ANISINA ,YARATTIKLARINA,BIRAKTIKLARINA SAYGIYLA...

Neden Matematiksel Umut ?


Matematiksel umut;
Çünkü bir umut.
Çünkü hayal ettiğin güzel günlerin, kimi zaman parlak bir gelecek düşlediğin, kimi zaman da bitmek bilmeyen özlemlerin...
Matematiksel umut;
Çünkü bir değerdir beklediğin.
Kimi zaman düşlerinle yeğlediğin , kimi zamansa sonsuza dek beklediğin...