24 Aralık 2012 Pazartesi

Ordan Burdan 4




  • Uzun zaman oldu yazmayalı,yazamayalı.Yazmak için çok da fırsat oldu belki.Lakin yazabilmek için hasret anca birikti diyelim.



  • Ne baba,ne amca,ne teyze,ne abi,ne abla,ne kardeş,ne eş dost ne de sevgili hiç biri ANNE kadar vefakar ve cefakar olmaz,olamaz.İstese de olamaz.



  • Şarkıda da dediği gibi “belki de ne bileyim ben.



  • Zor olur gitmeler,gidip de arkada bırakmalar.Başka şehirde yaşanan hayatlar,başka şehirde yaşattığın hayatlar…



  • Geçenlerde sinemaya gidebilme fırsatım oldu - malum köy hayatı kafana estiği her anda gidemiyorsun - .Uzun hikaye filmine gittim.İyi ki de gitmişim.Uzun bir aradan sonra beni etkileyen bir filmdi.Bilmiyorum izleyeniniz var mı.Birçok sahnesinden söz edilebilir belki ama ben halen o palto sahnesinde kaldım…Palto sahnesi mi ? Uzun hikaye be arkadaş ….



  • Evde saksıdaki çiçekler hep mi solar yoksa aramızda cana kıyanlar mı var ?



  • Şafağı sadece askerler sayar bilirdim buraya gelmeden önce.



  • Yalancı bahar var.Bir de yabancı bahar.Hiç gelmiyor sana o yüzden yabancı.Gelse de tanıyamazsın artık o derece.



  • İlk günden hep sonunu düşünüyoruz ya her şeyin,hani bir de sonunu düşünen kahraman olamaz diye bir söz var.İşte bu sebepten kahraman olamıyoruz biz.Sıradan insanlarız yani.



  • Yalnız uçan her kuşu asaletinden mi sandın ? 



  • Yazıya başlarken de  yazıyı bitirirken de bu çalıyordu.Defalarca dinlenesi.Sağlıcakla…


30 Eylül 2012 Pazar

Ordan Burdan 3



        Bir neslin eğitim öğretim hayatı bu silgiyi koklamakla geçmiştir.Nasıl da kokardı mübarek.Kokusundan ötürü tadına bakmışlığımız bile vardır :) Şimdilerde ne bu silgi satılıyor ne de arılar eskisi gibi doğal bal yapıyor...


        Günümüzde pek rastlayamadığımız masumiyet yoksa çorak toprakların çocuklarında mı gizli ?


        + Amca şu gofretler kaç para ?
        - 75 kuruş .
        + 50 kuruşa olmaz mı ?
        -  Paran mı yok ?
        +  ............... (Sessizlik)
        - İyi ver hadi parayı olur.
        50 kuruşunu yolda bakkala gelirken düşmesin diye avcunun içinde sımsıkı tutan çocuk sen yeter ki iste elbet olur.


        Fakırın bir sigarası vardı,birde Bozkır'ın bağrı yanık,gönlü zengin,yüreği geniş tezenesi.Sigara söndü,Bozkır şimdi daha naçar.


        Bisikletine teptiler diye ağlamayıp kendinden büyüklerle dövüşmeye kalkışan yanlız abisi olmadığı için dayak yiyen çocuk ; ne yazık ki büyüdüğünde de dayın olmadığı için daha çooooook bisikletine tepecekler...


       Nasıl başlarsan öyle gider diyorlar ya.Öyle olmuyor işte.Ne okula ilk başlayan öğrenci ilk günkü gibi özenli,titiz,dikkatli,çalışkan ve sessiz oluyor ne de mutlu ve umutlu başladığın gün öyle bitiyor.


       Dost dost diye Nietzschesine sarıldım benim sadık yarım kara topraktır.


       Sayılı gün çabuk biter diyorlar birde.Halbuki saydığın gün çabuk bitmiş oluyor.


       Özlem sadece 5 harften ibaret olsa keşke ...


      Hayatta "keşke" si olmayan insan ya hiç hata yapmıyor -ki bu imkansız- , ya çok umursamaz ve hayatı Carpe Diem tadında yaşıyor, ya da hata yapıyor da pişman olmuyor.Acaba hangisi senin benim gibi normal bir insan ?


      Özüne güvendiğin insanın sözüne de güveniyorsun şüphesiz.


      Eğer olur da bir yerde kiralık kanoriferli ev ilanı görürsen bil ki o ev binbir zorlukla alınmıştır.


      Sıcak ev,sıcak çorba neyse de sıcak insan,sıcak sohbet aranır oldu artık.


     Son olarak demem o ki; cahildim dünyanın rengine kandım ...

   
   
     


     

17 Mayıs 2012 Perşembe

Herkesin Tuttuğu Kendine !


Üç kişinin kaldığı bir evde yaşayan er kişisi sabah işe gitmek için erkenden kalktı.Tuvalete gidip elini yüzünü yıkadı önce.Ardından gün boyu dışarda olacağı için tuvalette uzun süre kaldı diğer iki ev arkadaşının da tuvaleti kullanacağını düşünmeyerek.O kadar uzun süre kalmıştı ki tuvalette diğer iki kişi maalesef tuvaleti kullanamamıştı.Haklıydı tabi erkenden kalkıp tuvaleti kapatan er kişi.Erken kalkan yol alırdı.Tuvaletten çıkar çıkma üstünü giyinip yola koyuldu.Durağa kadar yürüyüp kalabalığı yararcasına sıraya geçti Otobüsteki nadir boş koltuklardan birini gözüne kestirip hemen oturdu.Otobüs durakları bir bir geçerken içeride metrekare başına düşen insan sayısı da sürekli artıyordu.Sabahın erken saatleri olmasına rağmen otobüsteki yaş ortalaması da artıyordu tabiki.Er kişinin içindeki ses " Şurada ayakta duran yaşlı teyzeye yer versem mi acaba ? " dedi şuursuzca.Ama çok geçmeden er kişinin içindeki şer kişi yanıtladı " Otobüste oturan benden genç o kadar insan var onlar kalkıp yer vermiyorken ben neden yer vereyim milletin kerizi ben miyim ? " Er kişi içindeki şer kişinin sesini dinledi umarsızca camdan izlemeye devam etti şehri diyarı.Sanki ayakta bekleyen yaşlı insanları görmemek için camdan öylesine bakıyor,karşı yoldan geçen arabaları sayıyordu.İçindeki vicdan muhasebesi tam olarak bitmemişti ki nihayet ineceği durağa geldi.Bu sefer de otobüsün içindeki kalabalığı yararcasına indi otobüsten.Tam çalıştığı işyerinin önüne gelmişken kapının girişinde bir kalabalık gördü.Yerde vatandaşın biri yatıyordu.Belli ki ya bayılmıştı ya da hastaydı ve kriz geçiriyordu.Yine içindeki şer kişi seslendi gaipten " Ne biliyorsun belki de Allah'ın hapçısı krize girdi " Kimileri yerde yatan şahsa müdahale etmeye çalışıyor,kimileri akşamki sosyal medya paylaşımına malzeme çıkarmak için kamera ile çekiyor kimileri de şaşkınca bakıyordu.Ama 112 acil servisi aramak kimsenin aklına gelmiyordu tabi bizim er kişinin de. Zaten nasıl olsa biri arar dedi er kişi ve aldırmadan binadan içeri girdi.

Çalışma arkadaşlarına " Günaydın " diyerek içeri girdi er kişi.Uzun bir gün masa başı iş onu bekliyordu.Masasına oturur oturmaz aynı iş yerinde çalışan hatun bir kişi çalışma arkadaşlarından birinin doğum günü için para toplamak için duyuru yaptı.Bu duyuruya göre kişi başı cüzzi bir miktar (10 tl) düşüyordu.15 kişinin çalıştığı bu iş yerinde 160 liraya mal olacak bu sürpriz için kişi başı 10 lira toplanacak lakin geriye kalan 10 lira için herkes ortaya bozukluk da atacaktı.Hemen cüzdanından 10 lirayı çıkarıp hatun kişiye veren bizim er kişi bozuk çıkarmadı ortaya.Çünkü zaten geride 14 kişi vardı ve birileri de bu parayı verirdi.

Hayatında en çok ben kelimesini kullanan,1.tekil şahıstan başka şahıs bilmeyen,bilse de pek önemsemeyen,evde,işte,sokakta kendi için istediğini başkası için de istemeyen,kendi başında olmayan lakin başkalarını mahveden dertler ve toplumsal sorunlar için zerre adım atmayan bu kişi aslında bize pek de yabancı olmasa gerek.

Bu devirde herkes kendi derdi peşinde,kendi kesesini doldurma derdinde.Yani bir nevi HERKESİN TUTTUĞU KENDİNE ...



28 Şubat 2012 Salı

Köy Öğretmenliği






1.Köye valizlerinle gelirsin kalacak yer bulamazsın.

2.Güç bela bir yere yerleşirsin hiç biz düzenin yoktur.Valizden giyinirsin.

3.İhtiyaçlarını karşılaman için ilçeye gitmen gerekir.Günde tek sefer araba vardır.Köye eli kolu dönersin.Aldığın eşyaları tek kişilik merdivenden güç bela eve taşırsın.Bu arada anca tatillerde inebilirsin ilçeye.

4.Valizden kurtulacağını düşünerek bez dolabı kurmak büyük bir mutluluk verir taaa ki kurarken yırtılana kadar.

5.Bez dolapla bu işin olmayacağını anlarsın tek kişilik bir dolap alırsın onu minibüse yüklersin,ilçeden köye gelirken dolap minibüsün üstünden düşmesin diye neredeyse hatim indirirsin.

6.Dolap ve sen köye sağa sağlim geldiğinde tek kişilik buzlu merdivenden tek kişilik dolabı çıkarmak için onlarca akrobatik hareketler ve hamallıkla dolabı taşırsın.

7.Eşyalarını dolaba yerleştirdiğindeki mutluluk paha biçilemez.

8.Köydeki nadir kaloriferli evde oturduğun için mutlusundur.Ama kalorifer randımanlı yanıyorsa...

9.Yine ilçeye indiğinde ilk işin ufo tarzı ısıtıcı almaktır.

10.Ufo tarzı ısıtıcıyı büyük mutlulukla alırsın.Eve gelip yine aynı mutlulukla kurarsın taa ki ısıtıcı üçlüyü patlatana dek.Isıtıcı evin elektriğini kaldırmaz.Ayaklı ısıtıcı baş köşede süs olarak durur.

11.Her an suyun donma tehlikesi vardır tüm musluklar açık yatarsın su sesi uyuyan insan için büyük tehlikedir :)

12.Tüm köy su donmasın diye muslukları hep açık bıraktığı için suyun çoğu zaman akmaz :)

13.Su az geldiği için şohben çalışmaz.3 liraya aldığın kovaya su 1 gün öncesinden suyu biriktirirsin.5liralık metal ısıtıcıyla tam 1 saatte suyu ısıtır öyle duş alırsın.

14.Çamaşır makinasının giderinin de bağlı olduğu mutfağın gideri pislikten midir suyun donduğundan mıdır bilinmez tıkanır.

15.Çalışan çamaşır makinası atık suyu geri teper.Lavabo su dolar daha kötüsü mutfağı su basar.

16.Mutfaktaki suyu binbir zorlukla atarsın(1,5 litrelik pet şişeyi kesip onla boşalttım.).Aslında bu bile büyük mutluluk verir bu bahane ile mutfak temizlenmiştir.

17.Ama bu giderin tıkalı olduğu gerçeğini değiştirmez.Lavaboya tuz döküp üstüne kaynar su dökersin gider açılmaz,tuz ruhu dökersin açılmaz.Eski tip ısıtıcıyı giderin dibine koyup tam 5 saat gideri ısıtırsın gider açılmaz ama ne hikmetse 2 gün sonra bir şey olur gider açılır gibi olur.(Şu an lavaboya su döktüğümde yavaşta olsa gidiyor)

18.Tam aksilikler bitti derken okuldan eve dönerken abinin biri " Hocam sizin eve giden elektrik teli kopmuş." der.İçinden inşallah bizim evinki değildir diye dua edersin .Ama eve girdiğinde elektrik olmadığını anlayınca basarsın kalayı.

19. 15 mt antikrom kablo,pense,kontrol kalemi,ayakça(direğe çıkmak için kullanılan alet ) alırsın.Bu arada direkten eve kabloyu çekecek birini de zar zor bulursun eve getirirsin.O onarana kadar inşallah bir aksilik çıkmaz diye dua edersin.

20.Elektrik geldiğinde aşırı mutlu olursun.Bu arada eve yeni kablo çekildiği ve kablonun anti krom olduğu için ilk aldığın ufo vari ayaklı ısıtıcının artık çalışacağını hayal ederek mutlu olursun eve gelip çalıştırdığında ve üçlü prizin patlamadığını görünce sevinç çığlıkları atarsın.

21.Bakalım ne zaman bir aksilik çıkacak diye içinde hep bir şüphe taşırsın.

Evet bunlar sadece sorunlardan bir kaçı.Kimine göre küçük ama kimine göre büyük sorunlar.Tüm bunları dert ederek mutsuz olup köyde olduğuna lanet edeceğine,köydeki insanların doğallığı,yardımseverliği,en önemlisi de birşeyleri kendi başına sırtlayıp hallettiğin ve başardığın için mutlu olursun.

Hayatta mutluluk kadar mutluksuz da mevcut.Önemli olan hangi açıdan nereye baktığın ...

3 Ocak 2012 Salı

Ağustos Böceği İle Karınca




Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde,pireler berber iken develer tellal iken neyse lafı fazla uzatmayalım yıkık dökük bir teneke mahallesinde hayvanlar yaşarmış.Bu mahallede yaşayan insanlar ne kadar aç,sefil,yoksul ise mahallenin hayvanları da o kadar yoksulmuş.Kedisi,köpeği,tırtılı,kuşu,uğurböceği,yılanı,kaplumbağası,karıncası,ağustos böceği kısacası herkes sabah erkenden kalkıp başka mahallelere gidip,yiyecek arar,bulduğu yiyecekleri ise kendi mahallesindeki akrebe getirir,akrep de onlara karınlarını doyuracak kadar yiyecek verir,gerisini de zengin mahallelerindeki hayvanlara satarmış.Akrep o kadar sinsi o kadar kurnaz bir hayvanmış ki kimse ona ses çıkaramazmış. “ Ben olmazsam sizi koruyacak kimse olmaz.Tüm hayvanlar benim zehrimden korkuyor da yanınıza yanaşamıyor yoksa şimdiye çoktan midelerine inmiştiniz.Hem size iş de veriyorum,ne güzel çalışıyorsunuz.Hem boşa mı çalışıyorsunuz karşılığında yiyeceğinizi de veriyorum” diyerek tüm hayvanları kandırırmış.Gerçi ağustos böceği akrebe hep karşı gelirmiş ya kimse onun yanında olmadığı için tek başına bir şey de yapamazmış.

Akrebin oturduğu yerden para kazanması ağustos böceğinin çok gücüne gidermiş.Ama ağustos böceği arkadaşlarından hiç şikayet duymadığı için ses de çıkaramazmış.Yine yorucu bir günün akşamında mahalledeki tüm hayvanlar topladıkları yiyecekleri akrebe getirmişler.Akrebin yanından ayrılırken ağustos böceği karıncaya yanaşmış. “Karınca kardeş seninle konuşmak istediklerim var,biliyorum çok yorgunsun ama bana biraz zamanını ayırırsan çok memnun olurum” demiş.Karınca da “ tabi konuşabiliriz nasıl istersen”demiş.Ağustos böceği ile karıncanın fısıldaşmasını duyan akrep hemen korumaları olarak çalıştırdığı salyangozu karınca ile ağustosböceğini dinlemesi için görevlendirmiş.

Karınca ile ağustos böceği akrebin bu teneke mahallesindeki sarayından çıkarken ağustos böceği daha fazla dayanamamış. “Karınca kardeş,akrep bizi kendisi olmasa bizi koruyan biri olmaz diyerek korkutuyor.O olmazsa yaşayamayacağımızı söylüyor.Oysa biz onun için her gün sabah erkenden kalkıp bütün şehri gezip yiyecek topluyoruz ve hepsini akrebe getiriyoruz.O da bize sadece karnımızı doyuracak kadarını veriyor ve kalanını ise satıyor.Biz sadece karnımızı doyurabiliyoruz,peki o ne yapıyor görmüyor musun ,saraylarda yaşıyor ve bizim üstümüzden para kazanıyor.Asıl biz olmazsak o yaşayamaz.Gel bu işe artık son verelim.Bu mahalledeki en çalışkan hayvanlar bizleriz,en cesurları da bizleriz.Biz ses çıkarmazsak,dur demezsek kimse demez” demiş.Karınca ,ağustos böceğinin söylediklerini biraz düşünerek haklı bulmuş yanlız çok yorgun olduğunu belirterek yarın sabah tekrar konuşmak istediklerini söylemiş.Ağustos böceği karıncaya teşekkür ederek evine gitmek için ayrılmış.

Alıcıları sayesinde bu konuşmaları yüzlerce metre geriden duyan salyangoz bu haberi vermek için akrebin sarayına varmak üzereymiş bile.Hiç duraksamadan sürüne sürüne akrebin sarayına gitmiş ve olanları anlatmış kralına.Akrep salyangozu iyice dinledikten sonra yarın bir şeyler yapmanın çok geç olacağı kanısına varmış.Çünkü karınca ile ağustos böceği bu mahallede örnek alınan,sözü geçen hayvanlarmış.Akrep hemen salyangoza yarasanın hazır olması için emretmiş.Yarasa hemen gelivermiş krallarının huzuruna.Akrep yarasanın üzerine binip karıncanın yuvasına biran önce gitmesini emretmiş.Karınca uykusuna dalmadan gitmiş de.Hemen indirivermiş kralını yarasa tam da karıncanın yuvasının yanına.Akrep eliyle karıncanın yuvasına hafifçe dokunuvermiş.Karınca birden korkmuş bu büyük sarsıntıya.Tam da yatmak üzere olsa da korkup dışarı çıkmış.Dışarı çıktığında bir de ne görsün karşısında akrep .Akrep yüzündeki alaycı gülümsemeyle “ Hafifçe dokunmama rağmen o kadar korktun ki kendini hemen dışarı atıverdin.Halbuki istesem yuvanı başına yıkarım.Seni zehirlemekten söz etmiyorum bile.Sen olmasan burada yüzlerce hayvan var yani yüzlerce çalışanım.Kısacası sen olmazsan da ben yaşarım.Oysa biraz önce siz olmazsanız benim yaşayamayacağımı konuşuyordunuz ağustos böceğiyle.Artık böyle düşünmüyorsun değil mi karınca ? ” demiş karıncaya.Karınca bu tehditlere dayanamayıp başını öne eğerek sessiz kalmış.Akrep yetinmemiş,yüzündeki alaycı gülümsemeyi bırakıp ciddi bir ses tonuyla “Şimdi ağustos böceğinin yanına da gideceğim ama o senin kadar şanslı olamayacak tabi söylediklerimi kabul etmezsen sen de onun gibi şanssız olacaksın.Onu uyutacağım ,yarında diğer günlerde çalışmaya gitmeyecek,sonra çalışmadığı için aç kalacak ve senden yiyecek isteyecek sen de vermeyeceksin ve cezasını çekecek oldu mu “ diye eklemiş.Karınca istemese de “oldu” demekle yetinmiş.Akrep istediğini elde etmenin mutluluğuyla karıncanın yuvasından ayrılmış ve dediğini yapmış da.Sabah olup tüm hayvanlar çalışmaya gitmek için toplandığında aralarında ağustos böceği yokmuş.Ertesi sabah da yokmuş,ertesi sabah da ….

Aradan günler geçtikten sonra hayvanlar iyice merak etmiş ve kralın kapısını çalmışlar.Ağustos böceğini hiç görmediklerini ve merak ettiklerini söylemişler.Akrep sakin bir ses tonuyla “Ağustos böceği birkaç gün önce artık çalışmak istemediğini,kendi başının çaresine bakabileceğini,bana ihtiyacı olmadığını,ben olmadan da yaşayabileceğini söyledi.Ben madem bu kadar kararlısın ve iddialısın bakalım görelim dedim ve izin verdim ona.Ama madem hiç ortalıkta görünmüyor şimdi ben de merak ettim doğrusu ”demiş.Ve ağustos böceğini kontrol etmesi için salyangoz ve yarasayı görevlendirmiş.Hemen yola çıkan salyangoz ve yarasa sanki hiçbir şeyden haberleri yokmuşcasına acelece gitmişler.Herkes onları ağustos böceğinin yuvasına gitti diye sanarken onlar karıncanın yuvasına gitmişler.Karıncayı yuvasında bulup krallarının kendisine dedikleri senaryoyu oynamasını istemişler.Her şey krallarının anlattıkları gibi gerçekleşmiş olacakmış.Bir çatlak ses gelirse bu karıncanın hayatına mal olacakmış.

Çok geçmeden salyangoz ile yarasa geri dönmüşler krallarının sarayına.Ağlamaklı bir ses tonuyla “Kralım haberler kötü,ağustos böceği günlerce çalışmamış,yan gelip yatmış,çalışmadığı gibi gece gündüz saz çalmış eğlenmiş.Tabi yiyecek yemeği de olmayınca sürekli karıncadan istemiş.Karınca da ben çalışıyorum sen niye çaşlışmıyorsun.Bak ben çalışıyorum ve yiyeceiğmi çıkarıyorum sen çalışırsan pekala sen de yiyecek yemeğini çıkarırsın deyip yiyecek vermemiş.Karınca bunları söyledikten sonra hemen ağustos böceğinin evine gittik .Birde ne görelim.Ağustos böceği gerçekten de sonsuz uykuya dalmış.”demişler.Bütün hayvanlar hayretler içinde kalmış,kimisi şaşırmış ama çoğu da korkmuş.Bütün hayvanların dilindeymiş ağustos böceğinin yaptığı.Önce mahallede duymayan kalmamış ağustos böceğini sonra da diğer mahallelerde.Kısa süre içinde dilden dile,kulaktan kulağa,ağızdan ağza yayılmış ağustos böceğinin hazin hikayesi.Zamanın birinde bir ağustos böceği vardı hiç çalışmaz yan gelir yatardı diye anlatılır olmuş artık her yerde.

Nerede kalmıştık ?

Bir varmış bir yokmuş,zamanın birinde bir karınca ile bir ağustos böceği varmış …